
Sultan I. Selim Devri Seramikleri
1510 yıllarına Tebriz'in geçici olarak, Şam ve Kahire'nin de kesin alınmasına tanık olan 1.Selim'in seferleri hakimdir. Selim'in saltanatı kısaydı ve seferler, ona sanat hamiliği için hiç fırsat bırakmamıştı. Verim yönünden saltanatının etkisi az oldu; mimari eylem azdı ve küçük sanatlarda, üslup, teknik ve nicel yönden hiçbir büyük değişim yoktu. Ancak, bunun uzun vadede katkısı çok önemliydi, çünkü İstanbul Selim'in zaferlerinin ganimetleriyle zenginleşti. Bu ganimet hem insanları, hem de eşyaları içeriyordu ve seramik imalatı da dahil, Osmanlı sanatının kapılarını yeni etkilere ve yeni fikirlere açtı.
Tebriz'den, Selim en az iki kâşitraş getirmişti, Abd el-Rezzak ve Burhan 932/1525 tarihli bir belgede, Tebriz'li Habib ser kâşigeran olarak, eli altındaki değişik asıllı on çırağıyla birlikte, listeye geçmiştir. Habib, en azından 1523'den beri ücret almaktaydı. Doksan yıl kadar bir aradan sonra, Tebrizliler tarafından yönetilen bu atölye, ilk kez daha önceki Tebrizli ustaların Türkiye'ye getirdiği ve 1430 tarihli Bursa Muradiye Cami’nden sonra Osmanlı çini repertuarından silinen, renkli sır (cuerda seca) tekniğini yeniden ortaya çıkarmıştı. Atölye, 1550'lerde yapılan Süleymaniye Cami’ne kadar, ayakta kalan bütün hükümdarlık çinili yapılarından sorumluydu. Sır altı tekniğinde uzmanlaşmış İznik çini fırınlarıyla, bu renkli sır arasındaki yakın sanat ve teknik ilişkilerin ne olduğu açık değildir, ancak genelde, çinilerin imparatorluk mimarisinin ana parçalarından biri olmasıyla İznikli çinicilere yararı oldu. Renkli sır tekniğinin 1550'lere kadar üstün bir yer tutmasına rağmen, sır altı çini imalatında da önemli bir artışın belirtileri vardı. 1479 ile 1506-7 arasındaki yaklaşık otuz yıllık bir aradan sonra, çiniye duyulan ilginin yeniden canlanması, İznikli seramikçilere ikinci bir üretim dalı sağlayarak, kuşkusuz onların lehine olmuştu.
Selim, Tebriz'den, aralarında 16 nakkaş da bulunan 38 usta sanatçı getirmişti. Gelenlerden en etkilisi, daha sonra göreceğimiz gibi, 16.yüzyılın ikinci çeyreğinde, yepyeni bir süsleme üslubu ortaya çıkaran ve 932/1526'da, saray ser nakkaşlığına getirilecek olan, Şahkulu'ydu. Her ne kadar bu sanatçıları kazanma şerefi Selim'e ait olmalıysa da, nakkaş Şahkulu ve çinici Habib'in katkıları, ancak Kanuni Sultan Süleyman Devri'nin ilk on yılında görüldü. Aynı şey, Osmanlı çiniciliği üzerinde başka bir önemli etki olan Çin porselenleri için de geçerlidir. Selim'in Tebriz'den aldığı ganimet arasında, Heşt Behişt sarayından gelen 64 Çin porseleni kaydedilmiştir. Kahire'den de sayısı kesinlikle belirtilmemiş Çin porseleni getirilmiştir. Parçaların sayısı ne olursa olsun, Safevi ve Memluk saraylarından getirilenlerin kalitesi çok etkileyici olmalıydı. 1520'lerde, Osmanlı çinicileri Çin porselenlerine sistematik biçimde karşılık vermeye başladıklarında, dikkatlerinin çağdaş ticaret mallarından çok, 14. ve 15.yüzyıl başı antika eşyaları üzerinde toplamaları şaşırtıcı değildir.
Daha uzun vadede, Selim'in fetihleri önemliydi, çünkü Osmanlılara Hint Okyanusu'na geçişi ve böylece porselen ticaret yolunun batı ucuyla daha yakından ilgilenmeyi sağlıyordu. Bu, Çin porseleninin İstanbul'a ithalini teşvik etmiş olmalıydı. Bununla birlikte, göreceğimiz gibi Osmanlı çiniciliğinin daha sonraki gelişmesinde çok önemli bir rol oynayacak olan 14. ve 15.yüzyıl seramiklerinden farklı olarak, 16.-17. Yüzyıl ithallerinin aynı devirdeki İznik çinilerinin bezeme iddiaları üzerindeki etkileri az olmuştur. Gerçekten, sonunda bunların İznik seramiklerinin ticari geçerlilikleri üzerinde olumsuz etkileri görülmüştü.
Bütün bunlar, Selim Devrinin uzun vadeli yönleriydi. 1510'lu yıllar, devamlı bir seramik imalatına tanık olmuştur, bunun en önemli yönü piyasa temelinin genişletilmesiydi. Halka açılma eğilimi çeşitli etkenlerde kendini göstermişti. Bunlardan biri, hem coğrafya, hem de toplumsal yönden dağılımın genişlemesiydi (‘İznik’, Nurhan Atasoy ve Julian Raby, s.96-98).