
Osmanlı Dönemi Kütahya Çini ve Seramik Sanatı
Osmanlı döneminde İznik'ten sonra ikinci bir çini üretim merkezi olan Kütahya, çevresinde zengin kil yataklarının bulunması nedeniyle Frig, Helenistik Roma ve Bizans dönemlerinde de seramik üretiminin yoğun olarak yapıldığı ve günümüzde de bu sanatın geleneksel olarak yaşatıldığı bir kent olmuştur.
Türk çinicilik tarihi açısından önemli bir yere sahip olan, uzun ve sürekli bir seramik üretimi yapılan Kütahya'da Beylikler ve erken Osmanlı dönemi çiniciliğinin durumu hakkında yapılan çalışmalar henüz yetersiz olmakla beraber İznik ile belirli bir paralellik gösterdiği ve benzer bir üretimden söz etmenin mümkün olabileceği son zamanlardaki buluntu ve yayınlardan anlaşılmaktadır. Kütahya'da 1979 yılında yapılan bir alt yapı kazısı sırasında ele geçen seramik parçaları üzerinde çalışmalar yapan Faruk Şahin, Kütahya'nın seramik üretimi bakımından İznik ile çağdaş olduğunu belirtmiştir. Bu buluntular arasında erken Osmanlı ve Beylikler Dönemi'nde üretilmeye başlanan asıl merkezinin İznik olduğu dünyaca kabul edilen, ancak yanlış bir adlandırmayla “Milet işi” olarak tanınan seramiklerden örnekler vardır. Kırmızı hamurlu, beyaz astarlı ve bazılarında kazıma (sgrafitto) desenler içeren bu buluntular koyu kobalt mavisi, mangan moru, firuze ve siyah renklerde soyut çiçekler ve basit geometrik motifler ile bezelidir. Faruk Şahin bunların İznik üretiminden biraz farklılıklar yansıtması nedeniyle yerli üretim olduklarını belirtmiştir. İznik'te üretilenlerle aynı özellikleri taşımakla birlikte, bu örneklerde sır daha incedir ve küçük çatlaklar görülür. Ayrıca, renklerin daha koyu tonlarda olması nedeniyle bu parçaların Anadolu Selçuklu çinilerinin renklerine yakınlık gösterdiği düşünülür.
Kütahya'nın en erken tarihli çinileri 1377 tarihli Kurşunlu (Kasımpaşa) Camii'nin minare şerefesindeki tek renk sırlı tuğlalardır. Diğer erken örnekler ise günümüzde Kütahya Çini Müzesi olarak kullanılan Germiyanoğlu II. Yakup Bey İmareti’nin 1428 tarihli türbesindeki sanduka ve zemin döşemesinde kullanılan firuze renkli sırlı altıgen ve üçgen levhalar ile renkli sır tekniğindeki rumi-palmet desenli bordür çinileri ve ayrıca İshak Fakih Camii’nin türbe haline dönüştürülmüş son cemaat yerinin onarım öncesi duvarları ile zemini kaplayan firuze rengi sırlı levhalardır. Bu çinilerin dekoru Bursa Muradiye ve Yeşil Medrese’nin çinilerindeki süslemeye benzer ve benzerlik Kütahya ile Bursa arasındaki ilişkilerin göstergesi olarak kabul edilir.
16. yüzyıla ait Kütahya seramiklerinin en tanınmış iki örneği bugün Londra British Museum’da (Godman Koleksiyonu) bulunmaktadır. Bunlardan ilki 1510 tarihli, Ermenice kitabeli ibriktir. Değişik formuyla dikkat çeken bu ibriğin tabanında “Allah'ın hizmetkârı Kütahyalı Abraham hatırasına bu yılın 959 (1510), Mart 11inde” şeklinde altı satırlık bir kitabe yer alır. Rumi ve hatayi motifleri ile bezeli olan ibriğin ejderha biçimindeki kulbu balık pulu bezelidir. Bu bezeme 18. yüzyıl Kütahya seramiklerinde daha stilize olarak yeniden ortaya çıkacaktır. Diğeri ise Ankara'daki bir manastıra armağan olarak, 1529 yılında Piskopos Der Mardiros tarafından Kütahya'ya ısmarlanan boyun kısmı kırık sürahidir. Dip kısmındaki Ermenice ithaf kitabesinde “Kütahya işi” ibaresi dikkat çeker. Kütahyalı ustaların İznik'e paralel üretim yaptıklarının diğer bir kanıtı olan bu sürahi “Haliç işi” veya “helezoni tuğrakeş üslubu” olarak adlandırılan seramiklerin tek üretim merkezinin İznik olmadığını, ayrıca Kütahyalı ustaların Ankara'ya kadar uzanan bir pazara sahip olduklarını göstermektedir.
Kütahya'nın 15. yüzyıl sonları ile 16. yüzyıl başlarına tarihlendirilen mavi-beyaz desenli seramikleri hakkında az çok bilgi olmasına rağmen 16. yüzyıl ortası ve ile 17. yüzyıl seramikleri hakkında bilgi bulunmamaktadır. Bu nedenle 16. ve 17. yüzyıllarda üretilen Osmanlı çini ve seramikleri genel olarak İznik yapımı kabul edilmektedir.
Evkaf Dairesi ile şer'iye sicillerinin yanması sonucunda yok olan belgeler Kütahya çiniciliği ile ilgili pek çok konuyu karanlıkta bırakmıştır. Bu belgeleri yanmadan önce görenlerin anlattığına göre, Veziriazam Rüstem Paşa, Kütahya'da Balıklı Mahallesi'nde yaptırdığı medresesinin yanına bir çini imalathanesi kurdurmuş ve İstanbul Eminönü'nde kendi adı ile anılan camisi için de burada çini yaptırmıştır. Bu camideki bazı levhaların İznik çinilerinden farklı bir üslup göstermesi nedeniyle bunların Kütahya'da yapılmış olabileceği de iddia edilmiştir. Diğer bir görüş ise, Mimar Sinan'ın nakkaşlara çizdirdiği desenleri hem İznik, hem de Kütahya'daki çeşitli atölyelere gönderdiği ve İznik'ten gelen örnekleri tercih ederek Süleymaniye Camii'nin çinilerini İznikli ustalara yaptırdığıdır. Bu durum, Sarayın da desteğini alan İznik'in Kütahya'ya göre daha ön planda olduğunu göstermekle birlikte Kütahya'da da gelişmiş bir çini imalatının olduğunun varlığına işaret eder. Ancak, Kütahya buluntuları arasında bu yüzyılın karakteristik rengi olan mercan kırmızılı çinilerin bulunmaması da göz önünde tutulması gereken bir noktadır.
17. yüzyılda Kütahya çiniciliğinin ön plana çıktığı yazılı belgelerde açıkça görülmektedir. 1607-8 tarihli Kütahya kadısına yazılan ferman, hammadde konusunda İznik ile Kütahya arasında bir anlaşmazlık olduğunu göstermektedir. 1600 tarihli narh defterinde ise İznik seramiklerinin kalitesinin düşmesine bağlı olarak Kütahya seramiklerinin İstanbul pazarına girdiği ve İznik ürünlerinden daha pahalıya satılmaya başlandığı görülmektedir. 1623 tarihli Hacı Hürrem Bey'in malvarlığını gösteren terekede 12 İznik seramiği, 7 Çin ve 1 Kütahya tabağı kaydedilmiş; İznik tabağa 60, Çin porselenine 150, Kütahya tabağa ise 500 akçe değer biçilmiş olması dikkat çekicidir.
Ünlü seyyah Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde, 1633 yılında IV. Murad'ın huzurunda yapılan bir geçit töreninde İznik ve Kütahya tabaklarının beraber sergilendiğini, ayrıca 1671-2 yılında Kütahya'yı ziyaret ettiğinde Kütahya'da çinici kefereler mahallesinde 34 atölye olduğundan, İznik'te ise sadece 9 çini imalathanesi bulunduğundan ve Kütahya çinilerinin güzelliğinden bahsetmiştir. Bu durum, İznik’te üretimin düşmesine rağmen Kütahya’da canlılığını koruduğunu göstermektedir.
18. yüzyılın başında İznik’te çini üretimi adeta durma noktasına gelmiştir. Kütahya’da bir atılım görülse de 1710 yılında Sultan III. Ahmed’in kızı Fatma Sultan’ın sarayının onarımı için Kütahya’ya 9500 adet çini sipariş edilmesinin dışında, tarihi kaynaklarda ve arşiv belgelerinde ne İznik’e ne de Kütahya’ya başka sipariş verildiğini gösteren belgeye rastlanmamıştır. Çelebizade İsmail Asım’ın yazdığı eserde İznik ve Kütahya gibi imalat merkezlerine çini siparişi verilmediği, bu duruma neden olarak devletin önde gelenlerinin siyasi kaygıları ile sefer ve savaş yorgunlukları gibi nedenlere bağlı olarak çininin değerinin düştüğü ve böylece bu sanat ile uğraşanların yoksullaştığı belirtilmektedir.
Kütahya’da 18. yüzyılda halkın günlük ihtiyaçlarına göre belirlenen ve İznik’te hiç kullanılmayan formlarda günlük kullanım kapları ve dinsel objeler de üretilmiştir. Çanak çömlekte Uzakdoğu etkileri çok belirgindir. Fakat en önemlisi, İznik seramiklerinde hiç görülmeyen canlı sarı bir rengin yüzyılın başlarından itibaren Kütahya çini ve seramiklerinde kullanılmasıdır.
18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren hamur ile sır kalitesinin bozulduğu, boyaların aktığı ve desenlerde çizimin zayıfladığı görülmektedir.
19. yüzyılın sonrasında çini ve seramik üretiminde yeniden bir canlanma olmuştur. II. Meşrutiyet’le beraber siyasal, toplumsal, ekonomik ve kültürel alanlardaki değişimlerden mimarlık alanı da etkilenmiş ve özellikle Ziya Gökalp’in düşüncelerine bağlı olarak yeni bir mimarlık akımı yaratılmıştır. 1. Ulusal Mimarlık Akımı olarak adlandırılan bu akımın temel özelliği, Selçuklu ve Osmanlı mimarisindeki yapı ögelerinin ele alınması ve mimari üslup gereği çininin, yapıların süslemesinde ön plana geçmesidir. Bu akım doğrultusunda İstanbul, Ankara, İzmir, Konya gibi büyük kentlerdeki resmi ve özel yapılar Kütahya çinileriyle süslenmiştir. Hamur ve sır kalitesi nispeten artmıştır ve desenlerde 16. yüzyıl İznik çinileri örnek alınmıştır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında, Kütahya’da çini ve seramik atölyelerinin sayısı devletin de desteği ile artmıştır. Günümüzde de birçok atölyenin bulunduğu Kütahya’da halen, geçmişi devam ettiren geleneksel türde üretimden çok, turistik amaca yönelik seri üretim yapılmaktadır (‘’Kütahya Çini ve Seramikleri’’, s.9-15).
Londra British Museum’da sergilenen Kütahya çinisi ibriği görmek isterseniz, aşağıdaki linke tıklayabilirsiniz.