
14. ve 15. Yüzyıl Çini ve Seramik Sanatı
Çini ve seramik sanatı, Anadolu'da, uzun bir gelişim çizgisi izlemiştir. Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemlerinde, yapıların duvarlarını süsleyen çini plakalar, teknik ve desen çeşitliliği ile dikkat çeker. Günümüze ulaşabilen Anadolu Selçuklu dönemi seramikleri oldukça sınırlıdır. Ancak XV. yüzyıldan itibaren bollaşan örnekler, yerli ve yabancı müzelerin olduğu kadar özel koleksiyonların da en gözde parçalarıdır.
XIV-XV. yüzyıla tarihlenen Beylikler dönemi yapılarında, çini süslemeye çok sık rastlanmaz. Bu sayılı örneklerde de Anadolu Selçuklu Dönemi geleneğinin, fazla bir değişikliğe uğramadan devam ettiği dikkati çeker. Birgi Ulu Cami (1312), Manisa Ulu Cami (1366-67) ve İznik Yeşil Cami (1391-92) minarelerinde, çini malzemenin yanı sıra sırlı tuğlaların da kullanıldığı görülür. Anadolu o Selçuklu Dönemi'nde oldukça sık kullanılan çini mozaik tekniğine, Beylikler ve Erken Osmanlı dönemlerinde pek rağbet edilmemiştir. Selçuklu dönemindekilere oranla daha büyük kompozisyonlar halinde düzenlenen bu dönem çini-mozaik bezemelerinde, mavi, firuze, mor ve siyah rengin yanı sıra, beyaz da kullanılmıştır. Birgi Ulu Cami'nin mihrabı (1312) ile Selçuk İsa Bey Camii (1375) mihrap önü kubbesinin geçiş unsurları üzerinde görülen çini-mozaik süslemeler Beylikler Devri’nin; İznik Yeşil Cami (139 -92), Bursa Yeşil Cami, Yeşil Medrese ve Yeşil Türbe, Bursa Muradiye Camii’ndekiler (1426) ise Erken Osmanlı Dönemi'nin nadir örneklerindendir.
Beylikler Dönemi'nde çini kullanımının azalması, XV. yüzyılda yeni tekniklerin ortaya çıkışını engellememiştir. İlk olarak bu dönemde karşılaştığımız “renkli sır tekniği”, Anadolu seramik sanatında görülmez. Bu teknik sadece çinide uygulanmıştır. Özellikle Bursa, Edirne ve İstanbul yapılarında görülen, renkli sır tekniği ile meydana getirilmiş çinilerde, mavi, firuze, lacivert, siyah, beyaz, sarı, altın yaldız, eflâtun, fıstık yeşili gibi çok değişik renkler kullanılmıştır. Bursa Yeşil Cami, Yeşil Türbe ve Yeşil Medrese ile Edirne Muradiye Camii'nde (1426), bu türün ilk örneklerine rastlanmaktadır.
Anadolu Selçuklu Devrinin çini üretim merkezi olan Konya, XV. yüzyıldan itibaren önemini kaybetmeye başlamış, İznik ve Kütahya çini ve seramik sanatının yeni merkezleri olmuştur. Erken Osmanlı Dönemi'nin en kaliteli seramiklerinin üretildiği İznik, M.Ö. IV. yüzyıldan itibaren önemli bir yerleşim yeri olarak dikkati çekmektedir. İstanbul'u Anadolu'ya bağlayan yol üzerinde yer alması, kentin ekonomik ve kültürel yönden canlı kalmasına imkân sağlamıştır. Gezginlerin naklettiğine göre, İznik'te 300 civarında çini ustası çalışmaktaydı. Böyle küçük bir kent için abartılı gibi görünse de son yıllarda yapılan kazı ve araştırmalarda ortaya çıkarılan fırın sayısı bu rivayeti doğrular niteliktedir.
“Milet tipi” olarak adlandırılan, sır altı tekniğiyle imal edilmiş seramiklerin, XIV-XV. yüzyıl seramikleri içinde önemli bir yeri vardır. Yakın zamanlara kadar Milet'te imal edildikleri zannedildiği için bu adla anılan kırmızı hamurlu bu seramiklerin, İznik'te imal edildikleri anlaşılmıştır. Kobalt mavisi, koyu mor ve firuze renklerin kullanıldığı bu gruba dahil seramiklerde bitkisel ve geometrik örnekli süslemeler de görülmektedir. Örneğin, merkezdeki bir gülbezekten çıkan, ince fırça darbeleriyle çizilmiş yelpaze şeklinde yapraklardan oluşan kompozisyonlara sıkça rastlanmaktadır.
Milet tipi seramiklerin ardından ortaya çıkan ve “mavi-beyaz” olarak adlandırılan seramikler, porselene yakın daha kaliteli ürünlerdir. Bu seramikler, renkli sır tekniğinden sonra Osmanlı döneminde ortaya çıkan ikinci yeniliktir. Çinilerde nadiren rastlanan bu sır altı tekniği, kullanma seramiğinde sıkça karşımıza çıkmaktadır. İznik'te üretilen ve XVI. yüzyılın başlarına kadar görülen bu grup çini ve seramiklerde, beyaz zemin üzerine mavi, firuze ve lacivert renkler kullanılmıştır. XV. yüzyıl Uzak Doğu Ming porselenlerini anımsatan bu çini ve seramiklerde; şakayıklar, çiçekler, Çin bulutları ve ejderler en sevilen motiflerdir (‘’Erken Osmanlı Sanatı Beyliklerin Mirası’’, s.140-141).